Modern teknolojinin gereği, gelişmiş iletişim araçları, modern alet ve cihazlar günlük hayatımızın bir parçası haline geldi. Bilgiye ulaşmanın kolaylaşması sadece kullandığımız dili değiştirmekle kalmadı; bakkaldan bankere, sanatçıdan sporcuya, toplumun her kesimi olasılıklardan, risklerden, sağlıktan, çevreden, teknolojiden, tıptan, kanserden hatta cep telefonlarının yaydığı radyasyondan kısacası her şeyden rakamlarla istatistiklerle bahseder oldu. Ancak, kaçımız bu teknolojiyi üreten bilimin gerçekte ne olduğunu, kullanılan terminolojinin ne ifade ettiğini, istatistiklerin, bilimsel terimlerin, risk ve olasılık oranlarının gerçekte ne anlama geldiğini ve ne ifade ettiğini biliyoruz.
Aslında bilimsel terimler, kavramlar, istatistikler ve rakamlar belli kabulleri, varsayımları, gözlemleri, deneyleri ve yasaları gerektirir. Tüm bunları en temel seviyede anlayıp yorumlayabilmek ise bilim okuryazarlığı ile mümkündür. Aksi halde bizlere aktarılan fikirlerin, öngörülerin ve düşüncelerin sadece sezgilerden mi, yoksa belli süzgeçlerden geçirilerek yapılmış bilimsel öngörülerden mi olduğunun ayırt edilmesi mümkün olmayacaktır. Bilim okuryazarlığında, başlangıç noktası tek doğrulu eğitim sisteminden uzaklaşmak (ezberci ve dayatmacı), bizlere sunulan bilgi, düşünce ve öngörüleri şüphe ile karşılamak, sorgulayabilmek ve akıl yolu ile eleştirebilmektir.
Son günlerde çok popüler olan Deprem ve GDO konusu bilim okuryazarı olma gereği konusunda bize başka bir şeyler gösterdi. Medyada (bilim okuryazarlığı gereği herkesin konuştuğuna itibar etmeden) uzmanların tartışması, sıradan insanlara bilim adamları bu problemleri hala kendi aralarında tartışıyorlar dedirtirken, bilim okuryazarları bu tartışmanın bilimin doğası gereği olduğunu anladı çünkü bilim bir süreçtir. Hâlbuki bizlere okullarda hep öğretilen tam tersiydi; otoriteye sorarsınız tüm yanıtları hemen alırsınız veya açarsınız kitapları hemen hazır yanıtları okursunuz. Bilim okuryazarlığı konusunda biraz daha ilerleyenler ise bu tartışmaları; uzmanların belli bir konuda topluma yol gösterme, aydınlatma ve bilinçlendirme çalışmalarının ne kadar zor ve sorumluluk gerektiren bir iş olduğunun farkına vardı. İyice okuryazar olanlar ise artık bilim adamlarının (*) da sahip oldukları bilimsel bilginin topluma aktarılmasında toplumsal iletişimin önemi üzerinde biraz düşünmeleri gerektiğini anladı.
Bilim okuryazarı olanlar doğal çevrelerine ve toplumsal sorunlara daha duyarlıdır. Bilgiye ulaşmada çok zorlanmazlar. Modern teknolojinin getirdiği ürünleri daha etkili ve verimli kullanabilirler. Sahip oldukları bilgiye bağlı olarak yeni fikirler üretebilirler. Fikirlerini kişisel ve toplumsal yaşamın her alanında dayanağı olan varsayımlarıyla ortaya koyabilirler. Her gazetede gördüğüne, her televizyonda konuşana veya her ünlüden aktarılana prim vermeden uzmanlara kulak vermeği yeğlerler ancak bu bilgiye de akıl süzgecinden geçirirler. Sahip oldukları bilgiyi aktarırken doğrudan referanslarla konuşurlar, “yapılan istatistikler gösteriyor ki”, “ünlü bilim adamları diyor ki” gibi referanslar onlar için anlamsızdır. Sahip oldukları bilginin ve elde ettikleri sonuçların tartışılmaya gerek olmayan tek seçenek ve tek gerçeklik olmadığının da farkındadırlar.
Bilim okuryazarı olma yolunda ilerleyebilmek dileklerimle…
(*) Bilim adamı teriminden kastım bilimi erkeklere atfetmek değil sadece yaygın kullanımı olduğu içindir. Aynı şekilde bilim kadını veya bilim insanı şeklinde ayrımları doğru bulmadığım gibi, kullanımı da biraz zorlama ile ortaya atılan bir ifade gibi görünüyor.
KAYNAKLAR
Chalmers, A. 1999. What Is This Thing Called Science?, University Of Queensland Press, Open University Press, 3rd Revised Edition.
Gottlieb, S., 1997. Editor's Note: The Following İs An Excerpt Of Dr. Sheldon Gottlieb's Presentation At The Harbinger Symposium
Aslında bilimsel terimler, kavramlar, istatistikler ve rakamlar belli kabulleri, varsayımları, gözlemleri, deneyleri ve yasaları gerektirir. Tüm bunları en temel seviyede anlayıp yorumlayabilmek ise bilim okuryazarlığı ile mümkündür. Aksi halde bizlere aktarılan fikirlerin, öngörülerin ve düşüncelerin sadece sezgilerden mi, yoksa belli süzgeçlerden geçirilerek yapılmış bilimsel öngörülerden mi olduğunun ayırt edilmesi mümkün olmayacaktır. Bilim okuryazarlığında, başlangıç noktası tek doğrulu eğitim sisteminden uzaklaşmak (ezberci ve dayatmacı), bizlere sunulan bilgi, düşünce ve öngörüleri şüphe ile karşılamak, sorgulayabilmek ve akıl yolu ile eleştirebilmektir.
Son günlerde çok popüler olan Deprem ve GDO konusu bilim okuryazarı olma gereği konusunda bize başka bir şeyler gösterdi. Medyada (bilim okuryazarlığı gereği herkesin konuştuğuna itibar etmeden) uzmanların tartışması, sıradan insanlara bilim adamları bu problemleri hala kendi aralarında tartışıyorlar dedirtirken, bilim okuryazarları bu tartışmanın bilimin doğası gereği olduğunu anladı çünkü bilim bir süreçtir. Hâlbuki bizlere okullarda hep öğretilen tam tersiydi; otoriteye sorarsınız tüm yanıtları hemen alırsınız veya açarsınız kitapları hemen hazır yanıtları okursunuz. Bilim okuryazarlığı konusunda biraz daha ilerleyenler ise bu tartışmaları; uzmanların belli bir konuda topluma yol gösterme, aydınlatma ve bilinçlendirme çalışmalarının ne kadar zor ve sorumluluk gerektiren bir iş olduğunun farkına vardı. İyice okuryazar olanlar ise artık bilim adamlarının (*) da sahip oldukları bilimsel bilginin topluma aktarılmasında toplumsal iletişimin önemi üzerinde biraz düşünmeleri gerektiğini anladı.
Bilim okuryazarı olanlar doğal çevrelerine ve toplumsal sorunlara daha duyarlıdır. Bilgiye ulaşmada çok zorlanmazlar. Modern teknolojinin getirdiği ürünleri daha etkili ve verimli kullanabilirler. Sahip oldukları bilgiye bağlı olarak yeni fikirler üretebilirler. Fikirlerini kişisel ve toplumsal yaşamın her alanında dayanağı olan varsayımlarıyla ortaya koyabilirler. Her gazetede gördüğüne, her televizyonda konuşana veya her ünlüden aktarılana prim vermeden uzmanlara kulak vermeği yeğlerler ancak bu bilgiye de akıl süzgecinden geçirirler. Sahip oldukları bilgiyi aktarırken doğrudan referanslarla konuşurlar, “yapılan istatistikler gösteriyor ki”, “ünlü bilim adamları diyor ki” gibi referanslar onlar için anlamsızdır. Sahip oldukları bilginin ve elde ettikleri sonuçların tartışılmaya gerek olmayan tek seçenek ve tek gerçeklik olmadığının da farkındadırlar.
Bilim okuryazarı olma yolunda ilerleyebilmek dileklerimle…
(*) Bilim adamı teriminden kastım bilimi erkeklere atfetmek değil sadece yaygın kullanımı olduğu içindir. Aynı şekilde bilim kadını veya bilim insanı şeklinde ayrımları doğru bulmadığım gibi, kullanımı da biraz zorlama ile ortaya atılan bir ifade gibi görünüyor.
KAYNAKLAR
Chalmers, A. 1999. What Is This Thing Called Science?, University Of Queensland Press, Open University Press, 3rd Revised Edition.
Gottlieb, S., 1997. Editor's Note: The Following İs An Excerpt Of Dr. Sheldon Gottlieb's Presentation At The Harbinger Symposium
Erzan, A. 2007. Bilim Ve Bilim Etiği.
http://atlas.cc.i̇tu.edu.tr/~Erzan/Erzan_Etik_Cum.Doc
İnci, O. 2009. Bilimsel Yayın Etiği İlkeleri, Yanıltmalar, Yanıltmaları Önlemeye
Yönelik Öneriler.
İnci, O. 2009. Bilimsel Yayın Etiği İlkeleri, Yanıltmalar, Yanıltmaları Önlemeye
Yönelik Öneriler.
Http://Www.Ulakbim.Gov.Tr/Cabim/Vt/Uvt/Tip/Sempozyum7/İnci.Pdf
Sevgi, L. 2004. Rakamlarla Konuşmak. Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi (897)
Sevgi, L. 2004. Rakamlarla Konuşmak. Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi (897)
0 YORUMUNUZ İÇİN TIKLAYIN:
Yorum Gönder
YORUMLARINIZ İÇİN BİRKAÇ RİCA..
* Lütfen yorumlarınız fikir alış verişi ve paylaşım temelli olsun
* Yazılan yazılar ve yorumlar kendi fikirlerinize uygun olmayan düşünceleri ifade ediyor olabilir, olması çok doğaldır (yorumlar zaten bunun için vardır), ancak bu durumun kimseye kişilik haklarına saldırı, nefret uyandırma veya etiketleme yapma hakkını vermediğini lütfen unutmayınız.
* Düşüncelerinizi ifade ederken, lütfen düzgün bir Türkçe ile ve nezaket çerçevesinde kalınız.
Yorumlarınızda lütfen kendinizi tanıtmaktan çekinmeyiniz, ancak adres, telefon gibi özel bilgilerinizi de yazmayınız.
* Son olarak, blog sahibi yorumları yayınlamama hakkını saklı tutuğunu lütfen anımsayınız.