" YENİ YILDA HAYVAN HAKLARINA VE DEĞERİNE DAİR



Hayvan hakları ve insan dışı diğer türlerin değeri kavramı zengin semtlere özgü lüks bir düşünce gibi görünse de "hak ve değer" kavramı hiçbir teknolojinin bize veremeyeceği tüm canlıların önemli ortak yaşam ilkesidir.

Aslında akılsız diye küçümsenen, insanın sahip olabileceği birçok beceriden yoksun görünen hayvanlar; gerçekten de okuyamazlar, atom fiziğiyle veya teorik matematikle uğraşamazlar, çeşitli kültür ürünleri yaratamazlar. Ancak gerçek şudur ki birçok insan da bunları yapamaz. Yine de bu onların daha az değerli olduğunu, daha az saygıya layık olduğunu göstermez.

İnsanların akıl sahibi veya akılcı düşünceye sahip olması, dili veya ölüme ilişkin düşünme becerisine sahip olmaları nedeniyle hayvanlardan çok daha farklı olduğu da iddia edilmektedir. Ancak birçok insanın çevreye ve diğer türleri dikkate alındığında çoğu hayvanın daha fazla akıl sahibi olarak davrandığı gözden kaçırılmaktadır. Üstelik köleliği, toplama kamplarını, cinsiyet ayrımcılığını, dünya savaşlarının yıkıcı etkilerini, nükleer silahların kullanımının dehşetini ve geri dönülemez sayılan tarım ve çevre felaketlerini yaratmış olan türümüzün diğer canlılardan daha iyi olan ya da diğer canlı türlerine göre daha akıllı olan ve akılcı davranan bir tür olduğu iddia etmek pek inandırıcı görünmemektedir.

İnsan türü yaşamına devam edebilmek ve hayatta kalabilmek için kendi türü dışındaki canlılara uyguladığı şiddeti durdurmalı ve doğal kaynakları kullanma ve tüketme biçimini değiştirmelidir.

İnsan türünün, bilim ve teknolojinin de imkânlarını da arkasına alarak doğanın ve tüm canlıların sahibi ve onlara hükmetme hakkına sahip olduğu düşüncesi ile sadece doğaya ve diğer canlılara değil kendine de zarar verdiği, yaşaması (şimdilik) mümkün görünen tek evi olan dünyayı her geçen gün kaybettiğini anlayabilmesi için işte bu “yeni bir değer” düşüncesinin (acilen) ortaya konması gerekmektedir.

“Değer” kavramı her ne kadar ekonomiden etiğe geçen bir kavram olmakla birlikte etikteki anlamı ekonomide sahip olduğu anlamdan farklıdır. Örneğin ekonomideki bir şeyin (bir kitabın, bir eşyanın, bir hayvanın) değeri kavramı “kullanım” ve “değiş-tokuş değeri” anlamında düşünüldüğünde her ikisi de o şeyin kendinde taşıdığı özellikten değil bizim ona biçtiğimiz değerdir.

İnsan dışı canlıların da herhangi bir hakka sahip olmak için insanın ona atfettiği değerden bağımsız şekilde, insanın işine yarayıp yaramadığına bakılmaksızın ya da insanların besin döngüsünde yer alıp almadığı önemsenmeksizin, bir yaşam öznesi olarak kendinde bir değere sahip olduğunu kabul edebilirsek bugün yaşanan birçok etik sorun alanının ortadan kaldırılabileceği düşünülmektedir.

Bugün yaşadığımız tarım, gıda, çevre ve ona bağlı olarak ortaya çıkan sorunların temelinde, doğanın ve insan dışı canlıların kendi başında olan değerinin kaybolması ve araçsal değerinin daha ön plana çıkarılması olduğu gözlenmektedir. Tarım ve gıda etiği, sadece insanın kendi türüne değil aynı zamanda insan türü dışındaki canlılara ve doğaya nasıl davranması gerektiğini söylemeye başlaması açısından temel bir çıkış noktası olarak kabul edilebilir.

MUTLU YILLAR

02.01.2020





20 Şubat 2013 Çarşamba

BİLİM KAVRAMI VE SAVAŞLARI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER (8-SON)


Doğa ve Sosyal Bilimler Savaşları

Bilim savaşları olarak adlandırılan bu tartışmayı, sadece bilimin ne olduğu şeklinde göremeyiz. Bu tartışma, hem bilim adamlarının kendi arasında hem de ‘bilim adamları’ ile diğer gruplar arasında zaman zaman gözlenmiştir (Hellman, 2001). Bu biraz da doğa bilimleri ile sosyal bilimler arasındaki bilimsel yöntemlerin (bilim yapma yöntemlerinin) farklılığı konusunda, biraz da bilimi bir ürün olarak değerlendiren düşünürlerle, bilimi bir etkinlik olarak değerlendiren düşünürlerin savaşıdır. Eskiden beri bilim denilince aklımıza sadece doğa bilimleri gelmesi, sosyal alanlarda bilimi ve bilimsel bakış açısını kullanamıyoruz anlamına gelmemelidir.
Bilim dediğimizde çok uzun yıllardır neden hep aklımıza daima doğa bilimleri gelir. Hatta bu bilimlere pozitif bilimler deriz de negatif bilimin ne olduğunu pek sorgulamayız. Aslında pozitif bilimler ile pozitivizmi karıştırmamak gerekir ama o apayrı bir konusudur... Bilim araştırmalar deneyler yapılan alandır da denilebilir. Hiç deney yapmadığı için Einstein’ı bilim adamı kabul etmeyecek miyiz? Antik Yunanda da birçok felsefeci deneysel bir çalışmaya gitmeden modern bilimler dediğimiz konulara öncülük etmiştir. Buradan varmak istediğim nokta doğa bilimleri ile sosyal bilimlerin çalışma yöntemlerinin çok farklı olması normaldir. Bu sosyolojide, ekonomide vb.. bilimi kullanmadığımız anlamına gelmez. Genelleyecek olursak; bu bakış açısı ile, bilim yapı ve içerik olarak ”geçerliliği kanıtlanmış sistemli bilgiler bütünü” olarak tanımlanabilir. Yine buradan hareketle bilimin işlevlerini; doğa olaylarını ve toplumsal yaşam ile ilgili olayları tarafsız, önyargısız açıklamak, yorumlamak şeklinde ifade edebiliriz.
Dolayısıyla doğa bilimleri içerisinde var olan deney yapma, laboratuvar çalışmaları yapmıyoruz diyerek gündelik hayatta bilimi yok saymak sosyal bilimlerin bir çok alanında bilimi yok sayma ile eşdeğer bir anlam taşıdığına inanıyorum.
Bilim adına sahip olduğumuz yanlış bir yargı ise; sadece sayısal olan, tümden gelimci, bilinen yöntemlere, denemelere dayalı olan çalışmalar bilimseldir yargısıdır. Oysa bilimsel düşünce araştırılan problemin veya incelenen konunun doğasına uygun yöntemlere ve süreçlere açık olmayı ve sistematik verilere dalı sonuçlara ulaşmayı gerektirir (http://eem.bozok.edu.tr/dersnotu/sunum_1.pdf).


Sosyal bilimlerde metot ve araştırma teknikleri içerisinde bilim; “doğru düşünme, sistemli bilgi edinme sürecidir” şeklinde tanımlanırken, bilimsel davranışlı bir kimse; açık, hoşgörülü, sabırlı, kendini eleştirebilen, tarafsız, bilgi toplayabilmek için her türlü kaynaktan yararlanabilen, metodik şüpheci, bilgiyi arayan, gerçek ile görüşü veya söylentiyi birbirinden ayırabilen, mantıklı, sürekli anlama ve öğrenme isteğinde bulunan, yeterli bilgiyi elde edinceye kadar kararını erteleyebilen, vardığı sonuçlarla kendi görüşleri arasında bir çatışma olduğunda verileri tercih eden ve her kararda bir yanılgı payı olabileceğini kabul edebilen kimsedir” tanımlamasının (Arslanoğlu, 2012) sosyal bilimci bakış açısıyla da gündelik hayatta bilimin yeri konusunda bize ışık tutmaktadır.


Son olarak, hangi açıdan bakılırsa bakılsın veya hangi bakış açısı ile yorumlanırsa yorumlansın, bilimin tarihsel süreç içerisinde kendisini ön plana çıkarmayı başardığı ve haklı bir unvan elde ettiği açıktır. Bilim tanımı üzerine hala tartışmalar sürerken bence, önemli olan bizlerin gündelik hayat içerisinde bilim tanımına hangi anlamlar yüklediğimizdir.


Yararlanılan Kaynaklardan Bazıları
Mbarga, G., Fleury, J. M. 2012. Bilim Nedir? WFSJ-SciDev.Net. TÜBİTAK.
Özlem, D. 2010. Bilim Felsefesi. Notos Yayınları. ISBN978-605-5904-27-2.
Ergün, M. 2012 (Erişim tarihi). http://www.egitim.aku.edu.tr/bilimfelsefesi.pdf
Childe, V. G. 1936. Man Makes Himself. Originally published in England in 1936.
Yıldırım, C. 2011. Bilim Tarihi. Remzi kitapevi.
Bernal, J. D. 1954. Science in History. Vol.1, p 34.
Feyerabend, P. Özgür Toplumda Bilim.
Hessen,B. “Newton’un Principia’sının Toplumsal ve Ekonomik Kökenleri” Bilim Sosyolojisi İncelemeleri. Çev. Eren Buğralılar, Doğu Batı Yayınları Ankara, 2010.
Khun, T. 1995. Bilimsel Devrimlerin Yapısı. Çev. N. Kuyaş, Alan yayıncılık, İstanbul.
Descartes, Felsefenin İlkeleri. Çev. M. Akın, Say Sayınları, İstanbul, 1995.
Güneş, B. Paradigma Kavramı ışığında bilimsel devrimlerin yapısı ve bilim savaşları: Cephelerdeki fizikçilerden Thomas, s. Khun ve Alan D. Sokal. G.Ü. Eğitim Fakültesi Fizik Bl.
Anlı, Ö. F. 2011. Sosyal bir fenomen olarak bilimsel bilgi. A.Ü. Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 12, s 53-78.
Aydın, H. 2006. Modern bilime yönelik postmodern eleştiriler ve etik değeri.
Özdemir, I. 2008. Postmodern süreçte din-bilim ilişkisi. Köprü dergisi, Kış 96, Say 53.
Popper, K.R. 1991. “Bilim Felsefesi: Kişisel bir bildiri” Çev. C. Yıldırım. (Bilim felsefesi içinde)Remzi kitapevi.
Feyerabend, P. 1991. Özgür bir toplumda bilim. Çev. A. Kordam, Syrıntı yayınları, İstanbul.
Arslanoğlu, İ. (2012 Erişim tarihi). Sosyal Bilimlerde metot ve araştırma teknikleri. (w3.gazi.edu.tr/~iarslan/arastek.doc)
Topdemir, G. H., 2002. Khun ve Bilimsel Devrimlerin Yapısı Üzerine Bir Değerlendirme. Felsefe Dünyası, Sayı 2.
Ergün, M. Bilim Felsefesi. www.egitim.aku.edu.tr/bilimfelsefesi.pdf
Conner, D. C., 2012. Halkın Bilim Tarihi. TUBİTAK Popüler Bilim Kitapları.

BİLİM KAVRAMI VE SAVAŞLARI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER (7)



Bilim Savaşlarının Belirginleşmesi ve Gündelik Hayatta Bilim

Çok kabaca bir sınıflama yapılacak olursa bugün gözlenen bilim savaşlarının tarafları bilim adamları ile post modernist yani Kültürel Çalışmalar Yaklaşımları arasındaki basit bir kavgadan ibaret değildir.

Bu sürecin alt yapısı; varlığı algıya indirgeyen Berkeley’in, akılın bilgideki işlevine dikkat çeken Kant’ın, modern bilimin nesnelliğe olan vurgusuyla duyuları öldürdüğünü söyleyen Nietzsche’nin, bilimin birliği ilkesini eleştiren ve kültürün bilgi oluşumundaki işlevine dikkat çeken Dilthey’in, pozitivist doğrulama ilkesinin karşısına yanlışlamacılığı yerleştiren ve bilgiyi eleştirel savları toplamı olarak niteleyen Popper’ın, dil oyunları kuramıyla Wittgenstein’in, bilimin nesnellik savıyla geçmişteki dinin üstlendiği totaliter işlevi yüklendiği ve diğer bilgi iddialarını anti demokratik tutumla yok ettiğini ileri süren Feyerabend’in, kuram yüklü gözlem savıyla, nesnel gözlemcilerin olmayacağı savunan Duhem ve Hanson’ın düşüncelerinin bu savaşta etkin biçimde gözlendiği görülür. Bu anlayışın yaygınlaşmasında postmodernizm hareketi de önemli işlevler yüklenmiştir.

Dikkat edilirse; eleştirilerin odak noktası, modern bilimin gerçeklik, bilgi ve doğru arayışına yönelmekte, özellikle modern bilimin nesnellik ve evrensellik savı güçlü bir şekilde eleştirilmektedir. Bu nedenle bu eleştirel savlara çok kısa olarak değinmek gerekebilir.

Postmodernist düşünürlere göre; nesnel gerçeklik bize göründüğünden, algıladığımızdan daha karmaşık bir yapıya sahiptir. Biz gerçekliği, gereksinimlerimiz, ilgilerimiz, önyargılarımız ve kültürel geleneklerimiz doğrultusunda biçimlendiririz. Aslında posmodernist düşünürlerde rastladığımız bu görüş, Kant’a değin geriye gitmektedir ve onun zihnin ve duyularla algılanan her şeyin (fenomen) algılarımızı etkilediği düşüncesine vurgu yapılmaktadır. Ancak Kant’ın görüşleri evrensel niteliklidir oysa postmodernistler bunu kültüre bağlamaktadır.

Modern bilim paradigmasının kimi ögeleri elbette eleştiriye açıktır ve üzerinde eleştirel açıdan düşünmeyi gerektirmektedir. Ancak bu eleştirel düşünme, dogmatizme kapı aralama amaçlı olarak yapılmamalı, geriye gidişin önüne engeller koymayı başaracak alt yapı ve üst yapıları hesaba katmalıdır.
Benim düşünceme göre; bugün bilim adamları, yapılan tüm eleştiriler karşın çalışmalarına kendi yöntemleri ile devam etmektedir. Bilimi her yönü ile incelemek ve tartışmak da özgür düşüncenin doğasında gereği çok normaldir, gelişime ve değişime hizmet etmektedir.
Bilim doğadaki gerçeklerin ta kendisidir. Bu açıdan bakıldığında tarafsız, ideolojisi olmayan, nötr bir kavramdır. Onu taraflı yapan, siyasallaştıran, insanlığın yararına ve ya zararına kullanan insandır. Bu bağlamda, bilim adamları da elbet eleştirile bilinmelidir; bu bilime gölge düşürmez, bilimi yanlış yolda kullanan kişilerin teşhir edilmesini sağlar.
Modern çağ ile birlikte başlayan bilimsel çalışma anlayışı, bilimi sistemli ve tutarlı bir uğraş olarak anlamaktadır.
Her şeyden önce, bilim bir düşünme metodudur. Gerçeğe ve olgulara dayalı, önyargısız, tutarlı, rasyonel ölçülerde bir anlama, bulma, doğrulama metodudur (Ergün, 2012) şeklinde bilim tanımı bence gündelik hayat ve bilim ilişkisini ortaya koyma bakımından önemlidir. Yine, bilimin gözlenebilir olgulara dayanması, mantığın verilerine önem vermesi, birbiriyle tutarlı ve çelişkisiz önerilerde bulunması, objektif olması, hem bilim dışı önermelere hem de bilimsel sonuçlara karşı eleştirici olması gündelik hayatta bilimin algılanma biçimini ortaya koymaktadır.
Söylemek istediğim bizim bilimi günlük hayatta nasıl anlamlandırdığımızdır...
Gündelik hayata yüklediğimiz anlama bağlı olarak, bilim de bir takım temellerden hareket eder. Tıpkı kendi hayatlarımızın sahip olduğuna inandığımız temelleri gibi... Temelsiz, ne bilgi, ne inanç, ne bilim, ne de hayat kurulabilir.
Öte yandan, gündelik hayatın hangi temellerin daha sağlam ve güvenilir olduğunu göstermek yönünden bilimsel düşünme ve bilimin yol gösterici olması, gündelik hayatta bilime yüklediğimiz en temel işlevlerden birisidir.
 Düşüncenin serbestliğe kavuşması, akılla batıl inançları çarpışması, insanoğlunun doğruyu araması ve giderek ona yaklaşması, hata ve akıl dışı saplantılarla savaşması... İşte bilim tarihinden öğrenebileceğimiz şeylerden bazıları (Yıldırım, 2011) olarak ifade edilirse, sadece bu nokta bile, gündelik hayatta bizlere bilimin ve bilimsel düşünme tarzının yerini kavramada ve yorumlamada güçlü bir ışık tutacaktır.
Not:
1.Bir sonraki bölüm “Doğa ve Sosyal Bilimler Savaşları”
2.Literatür listesi yazı dizisinin sonunda verilecektir.

BİLİM KAVRAMI VE SAVAŞLARI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER (6)



Khun ve Bilimsel Devrimlerin Yapısı
Anılan nedenlerden, modern bilimin masaya yatırıldığı, özellikle feministlerin, anti-bilimci akımların, din adamlarının, postmodernistlerin ve pozitivizmi eleştirmeyi odağa alan kimi felsefecilerin yeni bir bilim imgesi ortaya koymaya yöneldiklerini söylemek olasıdır.
Klasik bilim görüşü olan mantıksal pozitivizm ve eleştirel akılcılık, 1920-1960 arasının egemen anlayışı idi. Bunlara göre bilimsel bilgi en yüksek bilgi idi ve zaman içinde değişmeyen bir rasyonaliteye dayanıyordu. 1950’li yıllarda pozitif bilim anlayışı krize girdi. Bu noktada; Khun’a değinmeden geçmenin doğru olmadığına inanıyorum.
Kopernik astronomiye, Einstein fiziğe ne kadar katkı sağladıysa Thomas Samuel Kuhn’un da bilim kavramlarına  en az aynı ölçüde katkı sağladığını söylemek pek yanlış olmaz.
İşin ilginç yanı ise, bu bilim dalları ile uzaktan yakından ilgilenenler bile Kopernik veya Einstein hakkında ve onların bilime katkıları ile ilgili bir bilgiye sahip olmalarına rağmen, fen bilimcilerin çok azı  Thomas Kuhn ve onun savunduğu fikirler hakkında bilgi sahibidir. Ancak, çoğu sosyal bilimci  (felsefeci, sosyolog) ve postmodernist aslen bir fizikçi olan Kuhn’un fikirlerini birçok çalışmalarında temel olarak almıştır.
Khun, 1950’li yıllarda Harvard Üniversitesi teorik fizik kürsüsündeyken kaleme aldığı, “Bilimsel Devrimlerin Yapısı” adlı kitapla paradigma kavramı ilk kez dağarcığımıza katılmış oldu.  Khun, bilim adamları tarafından kabul görmüş inançların bütününe veya problemin nasıl anlaşılması gerektiği konusunda üzerinde hem fikir oldukları geleneğe “paradigma” adını vermiştir. Kopernik astronomisinin, Newton dinamiğinin veya dalga optiğinin şimdi olmasa da, zamanında kabul görmüş gelenekler olduğunu ve bunların her birinin bir paradigma olduğunu ifade ediyordu.
Khun bilimin istikrarsız olduğunu ve zaman içinde kazanılmış bilgilerin toplamı olmadığını iddia eder. Bilimin “akılcı olarak seçilmiş, deneysel çerçevelere dayanan ileri ve yavaş yavaş artan bir bilgi birikimidir” şeklinde özetlenebilecek geleneksel tanımı ret ediyor, bilimin kendi içine kapalı bir inanç sistemi olduğun iddia ediyordu. Örnek olarak, Batlamyus astronomisinde “Güneş dünya etrafında döner” şeklindeki paradigmanın bugünkü kabullenişlere ters düşmesine rağmen, yüzyıllar boyunca bilim adamlarınca savunulduğunu ortaya koyuyordu.
Kuhn; bilimsel istikrarın zaman zaman gerçekleşen bilimsel devrimlerle bozulduğunu öngörüyor ve bilimsel devrimlerin yapısını şu şekilde özetliyor: “Bilimsel teoriler, doğa olaylarını açıklayabildiği sürece bilime ‘normal bilim’ denir. Doğa olaylarını açıklayan teorilerin bütünü bilim adamlarının sahip olduğu paradigmaları şekillendirir. Normal bilim sürecinde bilimsel istikrar sürerken, bilim adamlarını araştırma sonuçları öyle bir noktaya getirebilir ki araştırma bulguları sahip oldukları paradigmalarla çelişir.
Başlangıçta paradigmaları tehdit eden bu bulgular kabul edilmek istenmez ve görmezlikten gelinir. Bu aşamaya ‘kriz durumu’ denir. Ancak araştırma safhaları ilerledikçe ve çeşitliliği arttıkça elde edilen bulguların kabul görmekte olan paradigma ile olan çelişkisi artar ve bilimin inatçılığı kırılmak zorunda kalır.
Bu kriz durumunu aşmak için bilim adamları eski paradigmalarını yeni bir paradigma ile değiştirmek zorunda kalırlar. Bilimsel istikrar ve süreklilik böylece bozulmuş olur. Periyodik olarak bilimsel devrimler bu aşamalarla sürüp gider. Bir zamanlar bilimsel devrim olan yeni paradigma artık normal bilim haline gelmiştir. Bir sonraki yeni bir bilimsel devrime kadar bilim, istikrarını ve sürekliliğini korur.
Çalışması başlangıçta bilim adamlarının tepkisini çeken Kuhn bir taraftan, bilimi ve bilim adamı kavramlarını radikal olarak yeniden tanımlamış ve eleştirmiş olmasına rağmen, diğer yandan bilimin kamuya dönük olumlu imajının korunması taraftarı idi. Bilimin kendi iç sorunları ne olursa olsun, toplum, bilimi iyi ve doğru olarak algılamayı sürdürmeliydi; aksi hâlde toplumun bilime olan inancını kaybetmesi uygarlığın sonunu hazırlayabilirdi. Ancak, Kuhn’un çalışmasını fırsat bilen bilim eleştirmenleri bilim savaşlarında bunu inanılmaz bir silah olarak kullanabileceklerini fark ettiler ve o kadar ileriye gittiler ki sonunda Kuhn, bilimin toplum üzerindeki imajının zedelendiğini düşünerek “Ben Kuhncu Değilim!” açıklamasını yapmak zorunda kaldı.

Not:
1.Bir sonraki bölüm “Bilim Savaşlarının Belirginleşmesi ve Gündelik Hayatta Bilim”
2.Literatür listesi yazı dizisinin sonunda verilecektir.

BİLİM KAVRAMI VE SAVAŞLARI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER (5)



 Bilim Savaşları
Bilim kavramının; 1960’lı yıllardan itibaren yapılan eleştirilerle, yeni bir aşamaya girildiği görülmektedir. Bu aşamanın ortaya çıkısında, kimi olayların etkili olduğu görülmektedir.
Bunların en önemlisi, 20. yüzyılın ilk on yıllarında modern fizikte köklü dönüşümlerin yaşanması, Newton’un mutlak zaman ve mekan anlayışının yerine, Einstein’in zaman ve mekanı görecelileştiren rölativite kuramının,
Newton mekaniğinin yerine ise, atom altı parçacıklara odaklanan M. Planck’ın kuantum mekaniğinin temele oturması,
Heisenberg’in kuarkların aynı anda hem hızının hem de konumunun belirlenemeyeceğini ileri süren belirsizlik ilkesi önemli bir işlev görmüştür.
Fizik biliminde yaşanan anılan gelişmelere ek olarak, modern bilim ve teknolojinin ortaya çıkardığı istenmeyen olumsuz sonuçlarının,
Özellikle çevre kirliliğinin, yine sömürgeciliğin ve silahlanmanın sonucu olan iki büyük Dünya savaşının tartışmaya açılması;
Modern bilimin tarihsel olarak ortaya çıkısı ve bugünkü kullanılış̧ biçimi açısından toplumsal çelişkilerden ve bu çelişkilerin kurumsal üretiminden bağımsız olmadığını vurgulayan eleştirel ya da radikal teorilerin ileri sürülmesi;
1931 yılında Hessen’in şahsında dile getirilmiş olan bilim tarihi okuması, bilimi anlama çabalarının pozitivist yaklaşım yani bilimin sadece bilimsel başarı olarak görülen eserlerin ya da kuramların kavramsal çözümlemesi ile anlaşılabileceğine yönelik yaklaşım, ile amacına ulaşılamayacağı şüphelerini ortaya çıkarmıştır. Bu yönlü tarih okuması; bilimin bilim-dışı toplumsal ve ekonomik etkenlerle birlikte bütünsel olarak ele alınmasına yönelik yaklaşımdır.
Din adamlarının geçmişten beri modern bilimin seküler temeline yönelttiği eleştiriler ve Modernizmin bir sonucu olan feminist hareketlerin, erkek egemenliğine duydukları tepki ile bu tepkiyi modern bilimle ilişkilendirmeleri, modern bilimin eleştirel bir düzlemde ele alınmasını hızlandırmıştır. Tüm bunlara yeşiller hareketinin ve barış̧ yanlılarının eleştirel söylemlerini de dahil etmek gerekmektedir.
Gerçi daha sonraları bu noktadan hareket eden ve bilime yönelik yapılan postmodern eleştiriler; Fayerabend’de mitoloji, astroloji, bilim, din gibi etkinliklerin eşit düzeyde hakikat değeri olduğu imasına kadar gidecektir. Ancak bu düşünüş bizi metafizik çağa, mistik düşünceye ve bu türden evren kurgusuna çekebilecek özellikler içermektedir.
Not:
1.Bir sonraki bölüm “Khun ve Bilimsel Devrimlerin Yapısı”
2.Literatür listesi yazı dizisinin sonunda verilecektir.



ZORUNLU AÇIKLAMA
Bu bir kişisel blogtur. Açıklanan, ileri sürülen fikirler, düşünceler üyesi olduğum herhangi bir kurumun, kuruluşun, onların yöneticileri ve personelinin politika ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Aksi belirtilmediği sürece burada aktarılan tüm materyallerin tamamı veya bir kısmı kaynak belirtilmek koşulu ile kullanılabilir, yeniden basılabilir.

MANDATORY DISCLOSURE
This is a personal blog. The opinions and the views expressed herein do not necessarily reflect those of any institutions, society and organizations, its administration, staff or members. Unless otherwise noted, all materials may be quoted or re-published in full, with attribution to the author.