Bilim, meslek etiğini ilgilendiren bu konuda; (hekim olmadığım için literatüre dayanarak söyleyebilirim ki) ölümcül bir hastalığa sahip olanlara kalp masajı yapılmasını doğru bulan beş görüş ve bunların tam terslerinden söz edilebilir. Ben kısaca sadece olumlu görüşleri aktarmaya çalışayım; ilki evrensel ölümlülük ilkesine göre bu kişinin ne zaman öleceğinin bilinmesi gerçeği tıbbi bir yardım yapılmaması için iyi bir neden değildir. İkincisi, bu tümöre bağlı ölüm bir olasılık, gereklilik değil bu nedenle iyileşmek için ümit etmek bile bir şans sayılabilir. Üçüncüsü, kalp masajı yapılarak yaşaması için kazanılacak zaman hasta için çok değerli olduğudur. Dördüncü görüş, Özerklik açısından mücadele etmeye kararlı olanlara yardım etmek gereklidir. Beşinci görüş ise kaynak tahsisi ile bağlantılıdır. Kalp masajı yapmanın tümörü olmayanlara ciddi ölçüde zarar veren bir maliyeti varsa ve eğer tümör nedeniyle ölüm kesinlikle kaçınılmaz ise kalp masajının ret edilmesi için bir zemin oluşabilir. Örneğin yoksul toplumlar, savaş bölgelerinde bir hastaya kalp masajı yapılması diğer bir hastaya müdahale edilememe şansını doğurabilir (George, 2007).
3.Gerçeğe giden Yol: Bilimsel Yöntem
3.Gerçeğe giden Yol: Bilimsel Yöntem
Bilim insanları basit bir şekilde doğal olayları anlamaya çalışır. Bu sebeple bilim, insanın doğadaki nesneler ve olgular arasındaki temel ilişkilerin bilgisidir şeklinde tanımlanabilir (Ceylan, 2010). Bu bilginin sistematik bir şekilde tanımlanması gereklidir. Aslında yöntemi bir ölçüde hepimiz günlük hayatımızda da kullanırız.
Örneğin, gece yarısı uykunuzdan evinizin diğer odasından gelen bir gürültü ile uyansanız, bunun nedenini anlamak sizin için önemli olabilir. Gürültüyü kedinizi kovalayan köpeğinizin çıkardığını düşünebilirsiniz. Bu durumda yatağınız çıkmamayı düşünebilirsiniz. Fakat iyice emin olmak için isterseniz yataktan kalkar, ışıkları açar ve ters dönmüş lamba ve suçlu bakan hayvanlar gibi bir kanıt arasınız.
Bu örneğe daha sistematik şekilde bakalım. Bilim gözlemler ile başlar. Gecenin yarısında bir gürültü gözlediniz. Eğer gürültünün nedeni hakkındaki genel anlayışınız veya hipoteziniz doğruysa, gürültüye kediyi kovalayan köpeğin neden olduğunu öngörebilirdiniz. Kalkıp böyle bir durumda kanıt aradığınızda bir deney yapıyordunuz. Eğer deneyin sonuçları sizin öngördüğünüz gibi değilse (yani kedi ve köpek masum bir şekilde uyuyorsa) o durumda hipoteziniz açıkça yetersizdir ve yeniden kurulmalı değiştirilmiş hipotez olarak yeniden sınanmalıdır. Eğer sonuçlar öngörünüz ile uyumlu ise, bu sizin hipotezinizin geçerliliğini destekler ancak ispatlamaz. Çünkü lambanın bir hırsız tarafından devrilme olasılığı da vardır.
Bu sınamaların her geçişinde, hipotezinizin güvenilirliği artar. Geçmediği zamanlarda ise hipotez yeniden gözden geçirilmeli veya bırakılmalıdır. Bilim insanları bu her iki olasılığı da açık olmalıdır.
Biraz uzun oldu ancak bilim ahlakı açısından söylemek istediğim; bu yöntem bilim insanları yada bilimsel yöntemleri kullanan herkesin sorumluluğudur. Aksi halde yanlış inançlara saplanıp kalma tehlikesi vardır. Bu nedenle bilim insanları, otoriter beyanların, objektif kanıtların yerini almasına izin veremez. Aynı şekilde ünlü kişilerce onaylanmaları sadece kişisel fikirler sayılmalı, güvenilir beyanlar olarak görülmemelidir. Ancak bizler bu noktaya bilim okuryazarlığımızı arttırarak ulaşabiliriz.
Biraz uzun oldu ancak bilim ahlakı açısından söylemek istediğim; bu yöntem bilim insanları yada bilimsel yöntemleri kullanan herkesin sorumluluğudur. Aksi halde yanlış inançlara saplanıp kalma tehlikesi vardır. Bu nedenle bilim insanları, otoriter beyanların, objektif kanıtların yerini almasına izin veremez. Aynı şekilde ünlü kişilerce onaylanmaları sadece kişisel fikirler sayılmalı, güvenilir beyanlar olarak görülmemelidir. Ancak bizler bu noktaya bilim okuryazarlığımızı arttırarak ulaşabiliriz.
Dahası bilim ahlakı açısından gerçeğin algılanmasında, önceki inanç ve beklentilerden etkilenmesinin engellenmesi gerekir. Gördüğümüz olay ve nesneler zihnimizde yorumlanır ya da anlamlandırılır. Algılamalar öğrenildiği için zihnin görmeyi umduğunu canlandırma yada kurma eylemi vardır. Örneğin UFO’lara inanan ve UFO görmeyi bekleyen bir bilim adamı, gökyüzündeki ışık demetlerinden UFO görüntüleri çıkarabilir. Aslında bu kişiler “görmeseydim inanmazdım” deyişini “inanmasaydım görmezdim” e çevirirler.
Bu örnek bilim ahlakı açısından değerlendirildiğinde, bu gözlemin ve sonucun tekrarlanabilir olması, başka gözlemciler tarafından gözlemlenebilir ve doğrulanabilir olması dahası bilim adamının önyargılarının olmaması gerekir.